BU ADAM BENİM BABAM
Aralık; aralamış Cadde-i Kebir´in kıyamet kapısını,
bir rüzgar kopup geliyor; Taksim Gezisi´nin ense karanlığından, maazallah!
Hani yakın tarihlerde hayatımıza giren o ´hissedilen sıcaklık´ var ya;
kaydolan sıcaklık, sadece +2;
kim ne hisseder bilemem ama,
ben kaz tüyünden varil gibi bir mont;
kelle kulak saran yün atkı ve şapka içinde;
-22 hissetmekteyim.
Hani kadın erkek
kanı kaynayan, gönlü oynayan;
hasılı Cadde´yi dolduran
bütün İstanbul ahalisinin; yeni ´çıkış almış´ yarış atları gibi
seğirtmesine bakılacak olursa da,
ben haklıyım.
Fakat, o ne?
Kaldırımda bir adam.
(Havanın ´gece mavisi´ içine karışmış ´sinsi bir kar beyazı´ vardı zaten)
fakat adam; bembeyaz!
Yani adamın üstünde bir beyaz önlük;
başında bir takke bembeyaz,
dudakları da bembeyaz haliyle…
Adamın kravatı var;
beyaz önlüğünün altındaki beyaz gömleğinin
çatılmış süvari kılıçları gibi birbirini öpen
kolalı yakalarında;
usulü-adabınca bağlanmış;
laciverdi ´erkekçe susuş´ kadar ağdalı,
beyazları ´İstanbullu bir sevinç´ kadar makul; ve rengine biraz lavanta karışmış,
deseni görmüş, geride bırakmış;
´gamzeli düğümü´ yordamınca atılmış
bir kravat…
Adam; içli köfte satıyor;
(bir dirhem çamur olsa, piyano kadar siyah ayakkabılarında
aklım karışmayacak)
Adam; ´Kahraman Maraş İçli Köftesi´
satıyor.
Lacivert pantalonunun, yeni tazelenmiş ütü çizgileri,
bilenmiş bıçak gibi, bedenini soğuk zemine ulaştırıyor.
Adamın ellerinde;
steril eldivenler var, sanki bunlar yetmiyor gibi…
Firma belli;
bir koltukaltına sığacak kadar küçük tezgahının
logosu özel
tabelasında yazıyor;
´Sabır Taşı´!…
Adam, yanlış yerde duruyor bence…
Adam; bu caddenin filmine,
bir başka ve
hiç ilgisiz
bir
filmden
eklenmiş
olmalı.
Adam kaldırılmalı bence bu caddeden,
bir doğrunun, bütün yanlışları bozmaması için…
Fikri Nazif AYYILDIZ
__._,_.___