Hani derler ya, kız babası olmak başka bir şeydir. Hiç öyle düşünmüyorsun. Ta ki kız evlat sahibi olana kadar…
Ben daha önce çocuk heyecanını yaşamıştım. Çünkü bir erkek evladım vardı, babaydım. Herhalde o ilk olduğundandı, oğlumun doğumunda çok heyecanlanmıştım
Aradan birkaç yıl geçti ve işte bir çocuğum daha olacaktı. Hanım ‘Hamileyim’ dediğinde sevinmiştim. Ama itiraf edeyim ilki kadar elim ayağıma dolaşmamış, heyecan duymamıştım. Bu sebepten eşimle de tatlı tatlı tartışıyorduk. O sürekli bana ‘Sen sevinmiyorsun’ diyor, ben de ‘Aaa! Olur mu öyle şey, tabii ki seviniyorum’ diyordum. Ama itiraf edeyim; serde erkeğiz diye çok belli etmiyordum ama, zaman yaklaştıkça içimi o heyecan kaplamaya başlamıştı yine…
Nihayet o gün gelmişti 26 Şubat 2014 Çarşamba… Sabah erkenden kalmıştım. Saat 05.00 idi. Hastaneye gitmemiz gerekiyordu, hazırlık yapmalıydık. Sabah ezanı okunuyordu. Hemen abdestimi aldım. Sabah namazımı kıldıktan sonra, yüce Rabbime duamı ettim; sağlıklı ve hayırlı bir evlat olması, eşimin sağlıkla doğum yapması için…
Hazırlıklarımızı tamamladıktan sonra, taksiye binip hastane yoluna düşmüştük. İkimizde çok heyecanlı ve sevinçliydik. Ellerimiz kenetlenmişti birbirine ve de yüreklerimiz… Saat 07.30’da eşimi aldılar içeriye hastane doktorları… Biraz kalabalıktı, bizden başka doğum yapacaklar da vardı. Hepsinin yüzünden okunuyordu heyecanları… Beklemeye başlamıştık beraberce tüm babalar…
Doğumlar bir bir oluyordu. Görevli her kapıya geldiğinde herkes, ‘Acaba beni mi çağıracak?’ diye dört gözle görevlinin ağzına bakıyordu. Bir iki üç derken, sıra bir türlü gelmiyordu bana… Saat 12.00,13.00 derken 15.00 olmuştu. Artık sıkıntı ve endişe başlamıştı. Saatler geçmek bilmiyordu. Ben kapıyı açtıkça, görevli gelip kapatıyordu. ‘Beyefendi doğum olursa haber verirler’ diyordu, ben de ‘Tamam’ deyip, kafamı sallıyordum. Ama gel de yüreğine anlat. İşte orası ‘Tamam’ demiyordu bir türlü…
Saat15.29 olmuştu. Koridorun ucunda ki görevliye ‘Kardeşim bir haber verin bari ameliyat oldu mu, olmadı mı?’ diye seslendim. Koridor da mübarek siz deyin 15 metre, ben diyeyim 20 metre… Adam parmağıyla işaret ediyor bekle diye… Ya Sabır! çekiyorsun. Yavaş yavaş geliyor yanına… Sonra o beklediğim müjdeyi veriyor. Çocuk oldu… ‘Ohhh!.. Şükürler olsun’ deyip biraz olsun rahatlıyorsun.
Sonra görevliyle birlikte o uzun koridoru yürümeye başladık. 15 metre olan koridor bitmiyor bir türlü… Sonuna gelip, sola doğru döndüğümüzde; ‘Sen burada bekle’ demesin mi? Bir sabır daha çektim. Ünlü Çin işkencesi vardır ya, herhalde bu işkencenin yanında hiçtir. Tövbe tövbeee…
Tam o anda bir hemşire ile yanında biraz çıtı pıtı olan bir hanım kız geldiler. İki kişi ve kucakta da bir bebek… ‘Aman Allahım!’ dedim. Kızımı ilk kez kucağıma verdiklerinde de; bütün o sıkıntılar, sinir harbi yok oldu. İçim bir sevinçle, bir ürpertiyle doldu.
Hatta şu anda bu satırları yazarken bile, bir kez daha aynı duyguları yaşıyorum. ‘Ne kadar tatlı, maşallah, bu benim kızım mı?’ demiştim kendi kendime… O minicik ama çok güzel yüzüne baktıktan sonra, gözyaşlarımı dışıma değil de içime akıttıktan sonra (Allah’ım herkese bu duyguyu yaşatsın inşallah); hemen eşimi, kızımın annesini sormuştum. Çok uzun sürmüştü. ‘Nasıl, iyi mi, sağlıklı mı?’ diye sormuştum. Hemşireden ‘Bir problem yok’ sözünü duyunca da, artık iyice rahatlamıştım ve Allah’ıma bir kez daha binlerce şükür etmiştim.
Sonra hiç bırakmak istemesem de, kızımızı annesinin odasına götürmek için hazırlamak üzere almışlardı benden… Bir koşuşturmanın, hastanedeki rutin işlemlerin ardından, odaya gittim. Ve o anda odaya iki melek girdi.
Eşimin ve kızımın yüzünde de nurlar vardı. Meleğim birken, iki olmuştu. İki gün hastanede kontrol altında bekledikten sonra, evimize doğru yol almıştık.
Bu arada hemen eklemek isterim ki; tüm bu zaman zarfında bize yardımını esirgemeyen sevgili kardeşim, hemşerim Ökkeş Kuybu’ya ve eşimin yanından hiç ayrılmayan büyük ağabeyimin eşi, sevgili Eşe yengeme çok teşekkür ederim….
Eve doğru gelirken, ünlü Unkapanı Çarşısı’nda, bisikletçilerin olduğu yerde durup kızımızın ilk hediyesini aldık. Beşiğini almıştık. Arabaya koyduktan sonra tekrar yola koyulduk. Kızımızın, tatlı meleğimizin ilk masrafını yaptık diye gülüşmüştük. Kızımızın canı sağ olsun. Elimden geldiğince artık bundan sonra onun ve oğlumun ihtiyaçları için çalışacağım.
Eve geldiğimizde herkes heyecanla bekliyordu bizi… Annem, oğlum Ali, yeğenim Gamze ve eşimin arkadaşları… Hepsinde tatlı bir tebessüm ve sevinç vardı. Evin içi dualar ve iyi diklerle dolmuştu. Kapının penceresinde duran, oğlumun ve Gamze’nin hazırladığı ”Hoş geldin canım kardeşim ” notu hemen gözüme ilişmişti. Ne güzel heyecanlar bunlar… Ne güzel hatıralar…
Ve şimdi ilk cümleye döneyim… Gerçekten de ‘Kız evladın olursa başka olur’ diyenler, haklı çıktılar. Kucağıma ilk aldığım andan itibaren o farklılığı yaşamaya başladım.
Ben iki evladımı da çok seviyorum. İlk göz ağrım Ali ve ikinci meleğim Zeynep Ebrar…Sizi çok seviyorum. İyi ki hayatıma girdiniz. İyi ki varsınız. İyi ki babayım.
Ve evlatlarımın anası eşim Fatma’ya, namı diğer GAMZELİM’e çok teşekkür ediyorum. Bana bu dünyalar tatlısı evlatları verdiği için…
Sizleri çok seviyorum…